Köpek Saldırısı Mağdurlarının Suçlanması
Her köpek saldırısından sonra sık sık karşımıza çıkan insanlık dışı bir durumdur. Saldırıya uğramış hem fiziksel hem ruhsal yaralar almış bir insanın suçlanması insani açıdan asla normal kabul edilebilecek bir durum değildir. Eğer olayın mağduru hayatını kaybetmiş ise bu suçlamalara bu sefer ne yazık ki mağdurun ailesinin maruz kaldığını görebiliyoruz.
Burada akla gelen ilk soru şudur, bu tarz suçlamalar kimler tarafından yapılmaktadır? Sorunun cevabı çok nettir. Radikal hayvansever olarak adlandırabileceğimiz gruplar veya kişiler. Bunların içerisinde STK’lar ve onların yöneticilerini de sık sık görebiliyoruz. Tabi en kalabalık güruh olarak, köpekleri düzenli olarak besleyen ve onlar üzerinden maddi veya manevi rant sağlayan kişileri de dahil edebiliriz. Peki kültürümüzde mağdurların yanında yer almak gibi erdemler varken, nasıl oluyor ki bir hayvan saldırısına uğrayan insanlar ve özellikle çocuklar bu kişiler tarafından değişik suçlamalara ve hatta iftiralara maruz kalabiliyorlar?
Bu soruya cevap vermeden önce bu tarz suçlamaların içeriğine ve mahiyetine bakmakta fayda var. Yani köpek saldırısı sonucunda yaralanan, sakat kalan, uzuv kaybı yaşayan ve hatta yaşamını yitiren insanlar neyle ve neden suçlanabilir? Bu tarz suçlamaların en temel şekli kurbanları yanlış zamanda yanlış yerde bulunmaları şekliyle gerçekleşiyor. Yani köpek saldırısına uğrayan kişiler kendi hatalarının bir sonucu olarak yanlış zamanda yanlış yerde bulundukları için bu saldırılara maruz kalmışlardır. Şayet kurban reşit değilse, mağdurla birlikte ailesi de bu suçlamalardan kendi payını alıyor. Örnek olarak, eğer sabahın erken saatlerinde sokakta bulunan başıboş köpekler kurbana saldırıyorsa, radikal hayvansever kişilerin bahanesi hemen hazır; “O erken saatte orada bulunmanız doğru değildi.” Buna ek olarak eğer saldırıya uğranılan bölge köpeklerin sık sık uğradığı bir yer ise bu sefer yanlış mekanda bulunma suçlaması devreye giriyor. Başka bir deyişle siz o köpeklerin bölgesine girdiğiniz için siz hatalısınız ve sizin bu hatalı davranışınız yüzünden saldırıya uğramış olmanız normal kabul edilmelidir, çünkü bu tamamen sizin suçunuzdur!
Burda küçük bir parantez açmak istiyoruz. Bu yazıda “hayvansever” kelimesini sık sık kullanmamıza rağmen, hedefimizde gerçekten tüm hayvanları seven doğa dostu insanlar değildir. Biz burada “radikal hayvansever” derken sadece köpekleri hayvan olarak gören ve köpekler özelinde hayvanseverlik yapan bir kitleden söz ediyoruz. Yoksa hayvanseverliğin kimsenin tekelinde olmadığı açıkça ortadadır.
Bu suçlamaların bunlarla sınırlı olmadığını ve pek çok farklı türü olduğunu belirtmekte fayda var. Bu yazıda hepsine tek tek değinmeye çalışacağız, ama önce mağduru suçlama kültürünün ne olduğunu ve hangi toplumlarda yaygın olduğunu incelemeye çalışacağız.
Mağdurların Suçlanması (Victim-blaming)
Bu aslında yeni bir kavram değildir. Bu toplumsal davranış biçimi “Mağdur Suçlayıcılık” adı altında zaten ezelden beri bilinmektedir. Özellikle kadın hakları aktivistlerinin sık sık kullandıkları ve aşina oldukları bir terimdir. İngilizcedeki karşılığı Victim-blaming olan bu yaklaşım biçimini kısaca şu şekilde tanımlayabiliriz:
“Genel anlamıyla mağdur suçlayıcılık, yaşanılan herhangi bir mağduriyette çeşitli gerekçelerle kusur veya kabahati o mağduriyeti yaşayan kişiye yükleyerek faili aklayan yaklaşımdır.”
Üstteki tanım Çevbir sitesinden alınmıştır. Şimdi bu kavramın daha geniş tanımını STGM sitesinden alıntı olarak buraya ekleyelim;
“Mağdur suçlayıcılık, cinsel şiddete maruz bırakılan kişiye karşı kusur ve kabahat bularak onu durumun nedeni olarak gösterir. Mağdur suçlayıcılar “hiç kimse cinsel şiddeti hak etmez” yerine “bazı insanlar cinsel şiddeti hak eder” düşüncesinden beslenir. Çoğu zaman açıktan suçlamada bulunmaz, örtük olarak mağdurun şiddeti hak ettiğini telkin ederler. Ancak “şunu yapan tacizi hak eder”, “bunu giyen tecavüzü hak eder” gibi açıktan mağdur suçlayıcılar da bulunmaktadır. Mağdurun cinsel şiddeti hak etmediğini ispata çalışan çeşitli ahlaki-toplumsal gerekçeler sunulması da aynı yaklaşımı (bazıları yaptıklarıyla cinsel şiddeti hak eder) beslediği için dolaylı olarak mağdur suçlayıcılıktır.”
Buradan da anlaşılacağı gibi bu kavram en çok cinsel saldırıya maruz kalan kadınlar ve çocuklar için geçerlidir. Mağdur suçlayıcılar faili ve işledikler iğrenç fiili kınamak yerine, mağduru kınamak ve suçlamak için çeşitli bahaneler ve gerekçelere sığınarak, mağdurun hatalı olduğu mesajını yayarak, dikkatları failen çekerek mağdurun üzerinde yoğunlaştırma çabasında olurlar.
Vikipedi sitesinde de Kurbanı Suçlama kavramı hakkında şu ibareler yer almaktadır:
“Kurbanı suçlama, bir suç veya kusurlu hareketin mağdurunun başına gelen işten kısmen veya tamamen sorumlu tutulmasıdır. Mağdur bilimi çalışmaları, mağdurlara yönelik ön yargıyı ve suçluların eylemlerinden mağdurların herhangi bir şekilde sorumlu olduğu algısını hafifletmeyi amaçlamaktadır. Aile içi şiddetten tecavüze kadar geniş bir alanda mağdurlara karşı bir önyargı oluşmuştur.“
Peki sormak lazım, mağdur suçlayıcılık davranış biçimi köpek saldırısı kurbanları söz konusu olduğunda nasıl bir paralellik gösteriyor ve hangi sıklıkla yaşanıyor?
Bunun cevabı ne yazık ki çok sık yaşandığı ve neredeyse tamamen benzer karakterde olduğu şeklindedir. Eğer bir veya birkaç sokak köpeği bir mağdura saldırmış ve vücut bütünlüğüne zarar vermişse radikal köpek severlere göre her zaman mağdur doğrudan veya dolaylı bir şekilde suçludur. Mutlaka köpekleri kışkırtacak bir davranışta bulunmuştur veya en basitinden yanlış zamanda olmaması gereken bir yerde bulunduğu için bu saldırıyı haketmiştir!
Bu tarz suçlamaları birkaç başlık altında toplayabiliriz:
Bu başlıklara tek tek değinmeden önce, mağdur suçlayıcılık davranış biçiminin yaygın olduğu bazı ülkelerden örnekler vererek, Türkiye’deki köpek mağdurlarına yöneltilen suçlamalarla taşıdığı ilginç benzerliklere dikkate çekmeye çalışacağız.
Cinsel tacizin yaygın olduğu ülkelerde “mağdur suçlayıcılık”
Mağdur suçlayıcılık özellikle kadınlara yönelik cinsel taciz olaylarında ortaya çıktığını görebiliyoruz. Ne yazık ki tecavüz kültürü diye bir kavram var ve bazı ülkeler bu iğrenç kavram ile anılıyor. Bu ahlak dışı davranış özellikle bazı Orta Doğu, Asya ve Güney Asya ülkelerinde oldukça yaygındır. Burada mağduru suçlamanın asıl amacı dikkatları suçlulardan farklı yönlere çekerek, suçluların aklanması sağlamaktır. Bu davranışı suçlular ve potansiyel suçlular arasında bir nevi dayanışma olarak da görebiliriz. Bu suç bataklığından beslenen kim varsa, mağdurları hedef göstererek bataklığın kurutulmasını engel olmaya çalışmaktadır, çünkü şayet suç eylemi ve suçlular hedef gösterilirse, suç bataklığının kurutulması ihtimalı ortaya çıkacaktır ki bu onların istediği son şeydir. Mağdurların hedef gösterilmesi ve suçlanmasının bir diğer amacı onların hak arama yollarının önünü kesmektir. Onların birleşmesi ve örgütlü mücadele yollarının kapatmaktır. Siz eğer toplumu, bir mağdurun suçlu olduğuna ve aslında kendi hatası yüzünden mağdur olduğuna inandırabilirseniz, o mağdurun hak araması yönünde ciddi bir engel oluşturabilirsiniz. Suçluluk duygusu ile beraber toplumsal baskı ile zaten psikolojisi bozulan mağdurun, hakkını aramak yerine susması ve inzivaya çekilmesine zorlamak mağdur suçlayıcısı güruhların başarmak istediği en önemli şeydir. Bu ingilizce kaynakta Pakistan’da cinsel taciz mağdurların nasıl sistematik bir şekilde suçlandığı ve susturulduğu detaylı bir şekilde anlatılıyor.
Toplu cinsel tacizin yaygın olduğu az gelişmiş toplumlarda mağdurlar genelde belli kalıplar kullanılarak suçlandığını görebiliyoruz:
Şimdi üstteki maddeler ve köpek saldırısına uğrayan mağdurlara yöneltilen suçlamalarla aslında ciddi bir benzerlik olduğunu görebiliyoruz. Köpekler tarafından saldırıya uğrayıp vücut bütünlüğü bozulan kişilere yöneltilen suçlamaların karşılığını aşağıda sıralayabiliriz:
Gördüğünüz gibi her durumda mağdur suçludur. Bu çürümüş zihniyete göre köpek saldırısına uğrayıp mağdurun haklı olduğu herhangi bir durum asla yaşanmamıştır ve yaşanmayacak. Eğer köpek saldırısı mağdurunu suçlayacak hiçbir bahane bulunmazsa bu sefer yöneltilen suçlama daha da ilginçtir. Mağdurun insan olması!
Evet, sokak köpeği fanatiklerine göre köpek saldırısını hak etmeniz için insan olmanız yeterlidir, çünkü biz “kötü” insanlar olarak köpeklerin yaşam alanlarını işgal etmişiz! Tamamen safsatadan ibaret olan bu tarz akıl dışı iddialar ne yazık ki günlük hayatta sık sık karşımıza çıkıyor.
Mağdurlar neden suçlanıyor?
Tabi burada mağdurların suçlanmasından bahsederken, gerçek suçlunun köpekler olduğunu ve köpeklerin yargılanması gerektiğini savunamayız. Doğal olarak köpek bir hayvandır ve içgüdüleri ile hareket ediyor. Diğer tüm hayvanlar gibi cezai sorumluluğu bulunmamaktadır. Cezai sorumluluğu olmayan hayvanların suçlanması ve cezalandırılması söz konusu olamaz, ancak başıboş köpeklerin insanların can güvenliği için yarattıkları tehlikeler ortadayken, köpeklerin sahipsiz ve başıboş bir şekilde sokaklarda bulunmasına göz yuman yasalar ve vu bu yasaları savunan insanlar ve STK’larda suç bulabiliriz. Zaten mağdur suçlayacılık davranış biçiminin altında da yatan bu. Şayet mağdurlar seslerini kısmak yerine haklarını arama yoluna giderlerse, suçlunun insanlar değil ilgili yasalar olduğu anlaşılırsa ve bu bir toplumsal harekete dönüşürse o zaman ilgili yasaların değişimi için kanun koyucuya halk tarafından baskı uygulanacak ve bu yasalara bel bağlayan ve meclisten geçmesi için yıllardır lobi faaliyetlerinde bulunan STK’ların asla istemeyeceği bir şeydir.
Bu yüzdendir ki köpek saldırıları ne kadar sık olursa olsun, bu saldırıların mağdurları ne kadar çok olursa olsun yapılması gereken ilk şey mağdurlara saldırmak ve onların hak arama yollarının önünü kesmektir. Böylece mağdurların bir çatı altında toplanmaları ve seslerini siyasi iradeye duyurmalarının önü kesilecek. Aksi takdirde açıkça insan haklarına aykırı maddeler içeren 5199 sayılı yasanın siyasi irade tarafından ele alınması ve insan haklarına uygun olarak tekrar gözden geçirilmesi söz konusu olabilecek. Bu da STK’ların asla ve asla kabul etmeyeceği bir durumdur.
Son yıllarda sosyal medyanın yaygınlaşması ile mağdurların seslerini duyurabilmesi için yepyeni bir kanal açılmıştır. Bu kanal vasıtası ile köpek saldırısı olayları ve mağdurların sesi hızlıca sosyal medya kanalları üzerinden yayılmaktadır. Hal böyle iken radikal aktivistler için de mağdur suçlamak için en temel kanal bu sosyal medya kanalları olmuştur. Şayet bir mağdurun sesi çok fazla çıkıyorsa, şayet başıboş köpeklerin yarattığı mağduriyetten söz ediyorsa, o mağdur hedef olarak seçiliyor ve radikal aktivistleri toplu linç girişimine maruz kalabiliyor.
Eğer mağdurun gerçek kimliği biliniyorsa bu linç çok daha değişik boyutlarda da gerçekleşebiliyor. Yukarıda yazdığımız mağduru suçlamak için kullanılan yöntemlere ek olarak farklı insanlık dışı yöntemlere de başvurulduğu gözleniyor. Örnek vermemiz gerekirse aşağıdaki yöntemleri sıralamak mümkündür:
Yukarıda da yazıldığı gibi bu linç girişimlerinin tek bir nedeni var. 5199 sayılı kanunun ve özellikle ilgili 6. maddenin yürürlükte kalmasını sağlamaktır. En büyük korkuları mağdurların sesinin yükselmesi ve bu seslerin kanun koyucu tarafından dikkate alınmasıdır. Burada bir parantez açmamız gerekiyor. Aslında kanunun koyucu ve diğer ilgili otoriteleri harekete geçmesi için mağdurların sesine gerek duyulmaması lazım. Devlet doğal olarak tüm köpek saldırılarından haberdardır ve ilgili yaralanmalar ve ölümler devletin kayıtlarında yer almaktadır. Bu yüzden kanun koyucunun ilk saldırı olayında bile ciddi bir adım atması gerekiyordu. Bu ayrı bir başlık altında ele alınması gereken bir konudur. Sonuçta devletin harekete geçmesi için belli bir eşik vardır. Fanatiklerin istediği şey bu kritik eşiğin hiçbir şekilde aşılmamasıdır, çünkü bu eşik aşıldığı anda ilgili otorite geri dönülmez bir yola girmiş olacaktır.
Bu yüzden söz konusu aktivistlerin bu hedefe ulaşmaları için mağdurların suçlanması burada çok önemli bir rol oynamaktadır. Eğer olayın suçlusu mağdur ise, o zaman suçlanacak başka kimse de yoktur. Ortada bir suç da yoktur. Böylece ne devletin ne de kanun koyucunun herhangi bir aksiyon almasına da gerek kalmayacak ve bu çarpık düzen olduğu gibi devam edecek. İstenen şey köpek saldırıları ve bundan dolayı oluşan kayıpların normal ve toplumun kaderi gibi karşılanmasıdır. Nasıl ki taciz kültürünün hakim olduğu toplumlarda cinsel saldırıya uğrayan kadınların susturulması ve onların bu kaderi kabullenmeleri isteniyorsa, bizde de aynı şekilde köpek saldırısı sonucunda vücut bütünlüğü bozulmuş veya hayatını kaybetmiş insanların da susması ve bunu kader olarak görmeleri isteniyor. Ne yazık ki köpek saldırısı mağdurları arasında hak arama oranının çok düşük olduğunu görüyoruz. Bu da toplumun bu konuda nasıl baskı altında tutulduğunu net olarak gösteriyor.